14 Temmuz 2014 Pazartesi

Bu aşk herkese bol gelir artık

Şafak saatleri,

Gün doğumundan beş sıkışma öncesi.

Ezanla gitsen yıkılacaktı camiler, kiliseler çana küsecekti. Hahamlar yaktırmayacaktı 9 kollu şamdanları.  Budistler, meditasyon yaparken acısına acı katacaktı. Kutsallık sondajlarında yaratıcıyı bulamayacaktık.  
Ama sen,, sessizce gidince,
sustu bütün şarkılar. Kan kustu sanatın her dalı. Hıçkırmaktan konuşamadı piyes, pandomime bıraktı saltanatını. Ağlayamadı mutsuz biten bir filmde başrol. Resimler sıradanlaştı. Bütün ressamlar canlı renklerini kaybetti. Siyah kağıtlar üzerine siyah cümleler kazıdı bütün şairler. Sahne çok üşüdü. Seyirciler izledi olan biteni, kanları donmadan. Alkışladılar anlam veremedikleri tabloyu, yüzlerinde –aman- bozuntuya vermeyen tebessümleriyle.

Gözbebeklerinde saklayamadı bulutlar seni, ağladılar sağanak. Bir tek doğa bilirdi ayrılığın bünyeye etkisini.  Bir tek sonbaharda dökülen yapraklarına çaresizce bakan ağaç hissetti ayrılık hızının dinmeyen rüzgarını.  Vedanın sebep olduğu savruluşu rüzgar anladı her lodosta.
Sığınağımın camlarına pusular kurdum bense,  Odamın duvarlarına kazıdım ayrılığın sırlarını. Acımı pay ettim sonbahar aylarına.  Acımasızdı doğa olayları, eş değer gördüm kendime. Çiviyi çiviyle kanattım, kulaklarıma deep purple, “Soldier of fortune” fısıldarken.  Levhalarımda sadece çivi alayının izleri kaldı.


Son umudumla birkaç boy büyük aşk almıştım, seneye de severim diye. Öyle büyüdü ki aşk’ım, yalnızlığımın sevecen kollarında. Hiçkimse gözümde bu kadar büyüyemez ve bu aşk herkese bol gelir artık…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder