Kış Bitmeyen Yüzlere Ağrı'nın Günaydın'ı
Migren, kendini duvara çarparak
doğruldu yataktan. Acheron’un sahip olduğu bilinçaltı derin gelmişti ona.
Kolları kulaç atmaktan yorgun düşmüştü. Duramıyordu
ayakları üzerinde. Bilinç dibine yetişemiyordu ayakları. Acheron’un kafasının
içindeki etlerden birinde saklı, basit, önemsiz ama sıkılarak rahatsız edilen
bir yağ bezesi olduğunu düşündü. Belki artçı kâbuslardan birinde şans eseri
doğmuştu, belki de Acheron’un ikinci aşkı tütünden bir meyveydi.
Migren, Acheron’un hazırladığı
akıl kahvaltısına oturmadan önce, elini yüzünü yıkamaya gittiğinde zaman
kazanan Acheron buzdolabına yöneldi. Dondurucunun kapağını açtı. Boş boş baktı
boşluğa. Tam kapatacakken kapağı, buzların içinde yıllar önce aynanın ona
gösterdiği ölü yüzü gördü. Tanıdık gelmedi ilk başlarda. Başka birine ait olamayacak
kadar soğuktu ama öldükten sonra çok şey değişmişti yüzünde. Ayna, ona artık aynı yüzü göstermiyordu. Sahi
zaten-yıllar önce- içinde esip duran Agape’yi yüzündeki çizgilerde bulamadığında
aynaya karşı bir güvensizlik başlamıştı onda. Ve böyle açılmıştı aynayla
Acheron’un arası. Sakalları aynaya inat uzamıştı, Acheron’dan habersiz.
Elini uzatmaya korktu, gözlerinden birkaç
damla intihar etmesin diye sertçe kapattı kapağı. O kadar sert kapattı ki
titreşimin hükmüyle kapı tokmağı birkaç kez ileri geri gitti. Ya da Acheron
böyle sandı. Tokmağın ardından zil, alacaklı cekedini giymişti ama Acheron hiç
oralı olmadı.
Dizleri üzerine çöktü, ellerini ensesinde
buluşturdu ve seyretmeye başladı buzlar âlemini dışarıdan. Ya da yalancı gözleri, seyrettiğini
söylüyordu. Bu sadece bir düşünme eylemiydi. Zaten Acheron’un bütün düşünme eylemleri buz
dağlarında son bulan birer astral seyahatti.
Migren banyodan döndü.
Acheron’un ellerini ona fark ettirmeden tutup ensesinden kafasına doğru sürükledi. Monoton bir cumartesi için her şey hazırdı
artık. Kapıdaki ısrarcı varlık dâhil sokakta sahtelikte birbirleriyle yarışan
canlıların seslerine, kulağını sağır eden migrenin çığlıkları karıştı.
Eksinin altındaki bütün dereceler
yüzünü saklama emrini kimden almıştı?
Dolap gitmeliydi evden veya bir
an önce çekilmeliydi fişi. Anılar, ara geçişlere uğramadan buzdan küle
dönmeliydi.
Yapamadı. Canlandırmaktan korktu
faili belli, cinayeti adalet katili kendi yüzünü. Çözülseydi buzu belki yolu
bulur, geri gelirdi. Gidişlere
bağışıklık kazanan Acheron’un en büyük korkusu “dönüşler”di artık. Duvardan
destek alıp tam kalkacakken yerden, üst
kattan gelen şiddetli bir gürültü duydu. Migren korkusundan saklandı o anda.
Üst kattaki evde bir ayna daha kırılmıştı. Sonbahar, nüfusuna birini daha
geçirecekti. Güneş, şimdi bir evden daha çekecekti ışığını. Acheron, son bir
destekle kalktı yerden. Odasına doğru yürümeye başladı. İnandığı ve umudunu
düğümlediği tüm kutsal kitapları topladı.
Çekingen adımlarla tekrar buzdolabına ulaştı. Açtı kapağı, yavaşça eski
yüzünün yanına bıraktı ve koşarak çıktı mutfaktan.
Dudaklarında son bir dua fısıltı
olmak için, şakaklarında migrenin ağzını kapatmaya çalıştığı son umudu ayağa
kalkmak için izin istedi.
Umut,
destek alacak bir uzuv bulamadı.
Dua, cevabı beklemeden mırıltı
olarak çıktı ve gitti:
“Geri dön yâ Panacea!
Uzay boşluğunda savrulan yaralı bir gezegen var.
Bragi’nin insiyatifine kalmasın bir fiziki atlasın, cam kırıklarına
dayanan damarları”