30 Ağustos 2014 Cumartesi

O kadar özgür ve o kadar tutsağım ki

İçine çektiğin an yerelere saçılan kıvılcımlar, üzerinde sessizce durduğun yolun doğruluğunu teyitliyor. Ya da elin kolun bağlıyken yanından süratle geçen vedaların rüzgarını.

Bana vicdan sesinle bakma, suçlu bakışlarınla tutma ellerimi, ayaklarımdaki şiirden prangaları çözmeye başla. Bırak, ben koşarken yerlere saçılan harfler kırılsın, darmadağın olsun. Yapıştırmaya çalışma.

Bulutları saklayan sis perdesi sahneden inerken,,
Mağduru oynayan dört duvara kurmuştum cümlelerimi. Üstüne alınma hiç.
Göz kapaklarını kıs biraz, kirpiklerini susuzluğun akışına bırak.

Sana gerçek özgürlüğü anlatacağım.

Pençelerini okşattıkça gözleri körelen metin bir güvercinin labirent özlemini,
Atmosferden kaçarcasına çırptığı kanatlarından damlayan kanı,
Haftanın günlerini öldürerek mevsim yaratmaya çalışan o çaresizliği, her şeye rağmen vazgeçmeyişini.

Yalnızlık,,
Özgürlüğün zirvesiyken aslında tutsaklığın da en kalın ve yüksek duvarlı, en gaddar hapishanesi olduğunu,
Hep arzu edilen, o göze muhteşem görünen özgürlüğe açılırken kanatlar,, gözlerindeki bağın çok uzaklarda düşüp gideceğini,
Geri dönmeye çalıştığında ise yolunun ömründen uzun olduğu gerçeğinin yüzüne çarpışını,...

Hepsini anlatacağım.

Ama önce bir sigara molası: O kadar özgür ve o kadar tutsağım ki...

26 Ağustos 2014 Salı

Vaftizden yosun tutması gerek bedenimin

Gece, son yudumunu aldı zamandan, sabaha birkaç kanatlık çırpınış kaldı. Ağrılarım doğruldu yatağından, ışıktan saklanışıma giriş cümlesi yazdı. “Kaç” emrini verdi akrebin gösterdiği rakam.

Şafak vakitleri nekrofilidir. Ezer geçer sancıları, daha çok acıtarak. Endişe sızan gözlerim ve cüzzamlı düşüncelerim güne merhaba demeye tutsak. Cennetten cinnete koştuğum bu yolda, lokal anestezi gerek aklıma. Vaftizden yosun tutması gerek bedenimin. Umudumdan geriye kalanı, gece güne dönmeden, defterimin arasında kurutmam gerek..

Güneş,,
Hiçbir mezara, sönerek saygı göstermez. Bu yüzden ölmek için sonbaharı seçmek gerek. Ağrılarda seçicilik gerek, algıda içicilik, ölümde sevicilik.

Madrigal çalınmalı son yolculuğumda, biraz da belzebul yalnız kalmalı...

Kumar masasına ağrılarımı koymalı. Bir bir, acı acı kaybetmeli sonra.  Yalvarışlardan yaptığım bavulları  alıp gitmeli benden zaman.  Kırışıklıklarıma ince işçilik gerek, alnımdaki yazıyı silip atabilecek bir güç.

Başka bir gezegende hayat bulunmalı. Oraya yerleşmeli ve bir yaşam daha kaybetmeliyim.

Hayat var denilen bütün gezegenlerin en güçlü kaybedeni yazmalıyım kendimi yeni hikayelere. 

Su,, beni yıkamaya yetmez. Toprak,, alamaz içine. Oksijene ihtiyacım hiç olmadı benim.

Kuru otlar arasında, sonunda rengini kestiremediğim

dar, şekilsiz, sonsuz.

Ve en önemlisi vedasız bir “kaçış yolu” olsun yeter.