16 Ocak 2015 Cuma

Kış Bitmeyen Yüzlere Ağrı'nın Günaydın'ı | Dumanaltı Edebiyatı Sayı:1









Kış Bitmeyen Yüzlere Ağrı'nın Günaydın'ı

Migren, kendini duvara çarparak doğruldu yataktan. Acheron’un sahip olduğu bilinçaltı derin gelmişti ona. Kolları kulaç atmaktan yorgun düşmüştü.  Duramıyordu ayakları üzerinde. Bilinç dibine yetişemiyordu ayakları. Acheron’un kafasının içindeki etlerden birinde saklı, basit, önemsiz ama sıkılarak rahatsız edilen bir yağ bezesi olduğunu düşündü. Belki artçı kâbuslardan birinde şans eseri doğmuştu, belki de Acheron’un ikinci aşkı tütünden bir meyveydi. 
Migren, Acheron’un hazırladığı akıl kahvaltısına oturmadan önce, elini yüzünü yıkamaya gittiğinde zaman kazanan Acheron buzdolabına yöneldi. Dondurucunun kapağını açtı. Boş boş baktı boşluğa. Tam kapatacakken kapağı, buzların içinde yıllar önce aynanın ona gösterdiği ölü yüzü gördü. Tanıdık gelmedi ilk başlarda. Başka birine ait olamayacak kadar soğuktu ama öldükten sonra çok şey değişmişti yüzünde.  Ayna, ona artık aynı yüzü göstermiyordu. Sahi zaten-yıllar önce- içinde esip duran Agape’yi yüzündeki çizgilerde bulamadığında aynaya karşı bir güvensizlik başlamıştı onda. Ve böyle açılmıştı aynayla Acheron’un arası. Sakalları aynaya inat uzamıştı, Acheron’dan habersiz.
 Elini uzatmaya korktu, gözlerinden birkaç damla intihar etmesin diye sertçe kapattı kapağı. O kadar sert kapattı ki titreşimin hükmüyle kapı tokmağı birkaç kez ileri geri gitti. Ya da Acheron böyle sandı. Tokmağın ardından zil, alacaklı cekedini giymişti ama Acheron hiç oralı olmadı.
 Dizleri üzerine çöktü, ellerini ensesinde buluşturdu ve seyretmeye başladı buzlar âlemini dışarıdan.  Ya da yalancı gözleri, seyrettiğini söylüyordu. Bu sadece bir düşünme eylemiydi.  Zaten Acheron’un bütün düşünme eylemleri buz dağlarında son bulan birer astral seyahatti.
Migren banyodan döndü. Acheron’un ellerini ona fark ettirmeden tutup ensesinden kafasına doğru sürükledi.  Monoton bir cumartesi için her şey hazırdı artık. Kapıdaki ısrarcı varlık dâhil sokakta sahtelikte birbirleriyle yarışan canlıların seslerine, kulağını sağır eden migrenin çığlıkları karıştı.
Eksinin altındaki bütün dereceler yüzünü saklama emrini kimden almıştı?
Dolap gitmeliydi evden veya bir an önce çekilmeliydi fişi. Anılar, ara geçişlere uğramadan buzdan küle dönmeliydi.
Yapamadı. Canlandırmaktan korktu faili belli, cinayeti adalet katili kendi yüzünü. Çözülseydi buzu belki yolu bulur,  geri gelirdi. Gidişlere bağışıklık kazanan Acheron’un en büyük korkusu “dönüşler”di artık. Duvardan destek alıp tam kalkacakken yerden,  üst kattan gelen şiddetli bir gürültü duydu. Migren korkusundan saklandı o anda. Üst kattaki evde bir ayna daha kırılmıştı. Sonbahar, nüfusuna birini daha geçirecekti. Güneş, şimdi bir evden daha çekecekti ışığını. Acheron, son bir destekle kalktı yerden. Odasına doğru yürümeye başladı. İnandığı ve umudunu düğümlediği tüm kutsal kitapları topladı.  Çekingen adımlarla tekrar buzdolabına ulaştı. Açtı kapağı, yavaşça eski yüzünün yanına bıraktı ve koşarak çıktı mutfaktan.
Dudaklarında son bir dua fısıltı olmak için, şakaklarında migrenin ağzını kapatmaya çalıştığı son umudu ayağa kalkmak için izin istedi.
 Umut,  destek alacak bir uzuv bulamadı.
Dua, cevabı beklemeden mırıltı olarak çıktı ve gitti:

“Geri dön yâ Panacea!
Uzay boşluğunda savrulan yaralı bir gezegen var.

Bragi’nin insiyatifine kalmasın bir fiziki atlasın, cam kırıklarına dayanan damarları”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder